İlk Hafta İzlenimleri

Her ne işde çalışırsanız çalışın haftanın son gününe ulaşmanın verdiği dayanılmaz hafiflik gerçekten paha biçilemez. Evet, ilk haftamı tamamlıyorum Başarsoft'da. Teknik anlamdaki ilerlemeden memnun olduğumu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. İlk haftanın sonunda MapInfo ve MapXtreme'in yanında önceki java bilgimizi tazeleme olanağı da bulduk. Onlarca MapXtreme+ Java örneği incelememizin yanında, kendi ilk yazılımımız olna, ve şu an enteresan bir şekilde sadece Düzce'ye zum yapan, "Tüm yollar Düzce'ye" mottosunu verdiğimiz programımızı da yazdık.

Ofis hayatına ve ofis soğukluğuna alışmak zor. Dün itibariyle bizden asıl sorumlu olan Alper abinin ofise gelmesiyle ortam baya bi ısındı. Erkek mühendisler arasında yarım saat içinde başlayan "dondurma yalama" esprileriyle donanmış muhabbet bir halısaha maçıyla son buldu. Evet, muhtemelen yakın bir zamanda ofisdekilerle halısaha maçı yapıcaz. Maçın ardından ofis hayatı bizim için elbet çok daha farklı olucaktır.

Neyse,

Ofisdekilerden bahsetmek istiyorum biraz.

İsmini bilmediğim hemen yanımızdaki abi;
Enteresan bir adam, bi defa sürekli msn'i açık, acayip deli muhabbet yapıyo birileriyle, değişik değişik yazı stilleri falan enteresanımıza gitti. Zayıf bi adam olmasına rağmen sabah poaça getiren adamların fanboy'u olmuş durumda adeta. Halısaha maçında kanat oynar o kesin, görür gibiyim koşuşunu. Geçenlerde böyle sakallı makallı heriflerle bişiler konuşuyodu. Adamlara da kek ısmarladı :D

Onun karşısında oturan bugün İzmirli olduğunu öğrendiğim abi;
Hafif bir kirli sakalı ve ondan çok daha ağır bir yeri var şirkette. Mühendis olduğüu her halinden belli, yaptığı işten de belli ki anlıyo, nitekim böyle ayrı odası olan adamlar falan, bu abiden bişiler yapmasını ancak rica edebiliyo, 5 günün 3 ünde yoktu, ondan çok yorum yapamıyorum.

Onun yanındaki, kral adam Serdar abi;

Kırmızı tişörtü inanılmaz sempatik gülümsemesiyle muhteşem mühendis. .NET le uğraşıyo, aslında çok fazla koda girmiyo gibi. Bilgisayarıyla takılmakta, güzel işler yaptığından kimse bişiy de diyemiyor. Geçen gün dondurma yalama esprisiyle yardı hepimizi, bak hala gülüyorum :)

Serdar abinin yanındaki sarı saçlı teyzemsi abla;

Aslında böyle sanki şirket sunumlarında hoş görünümlü bi bayan bulunmalı kuralından mütevellit burda gibi. Ama onun dışında kendisini de geliştirmiş gibi. En azından eğitim alanında iş yaptığı ortada. Bi de galiba MapInfo'yu da o türkçeleştirmiş. Eline sağlık. Öğlen yemeklerinde falan tabakları o dolduruyo, böyle bi ev hanımı tribi var, öyle işte.

Kısa boylu şişman takım elbiseli karizmatik abi,

Aslında bu adam kendini anlatmış oldu şu an. Sürekli böyle bi telefon görüşmeleri falan. İnsanları oyalamak üzerine özel bir yeteneği var gibi. Bi işe yaramıyo sanki bu iş dışında, ama deli trip atar sanki koltuğuna minder koymuş, bi de sırtlık var :) rahatına düşkün diyebiliriz.

Topsakallı uzun boylu kel abi,

Ofisin tartışmasız en şık adamı, böyle hem o telefonlara falan bakıyo, hem de kendi laptopunda bi işlerle uğraşıyo. Sunumlara falan da gittiği kesin gibi. Eğitimle ilgileniyo olabilitesi yüksek.

Şişman uzun saçlı, sakal bırakmaya çalışan abi,

Fasülyeyi yoğurtla yediği andan itibaren saygımı kazandı benim. Binbir cins renk gömlek giyiyo, konuşması acayip Ankaralı sonra. Hoş bi adam, bi kez Alper abi böyle bize ufak çaplı bir eğitim verirken çok nefis ahkam kesmişti, ama güzel oldu bi sürü şey öğrendik adamdan. Yemek masası onsuz olmaz gibi.

Onların hemen karşısında oturan asabi, şık, jöleli abi;

Bu adam sinirli olduğundan sürekli önce bi kıl olmuştum. Ama sonradan sonraya bakınca tek derdinin ofisdeki laubalilik olduğunu görür gibi oldum. Sanki burda çalışmamalı sanki böyle çok uluslu şirketlerden birinde olmalı gibi. O da çok şık, sessiz sedasız işini yapıyo, takdir.

Kel, bıyıklı, enerjik, bağırmalı abi,

Baştan söyliyim sevmedik bu adamı, nedir ne değildir bilmiyoruz, ama herkes korkuyo. Hani patron falansa eğer harbiden çok tırt bir durum var, o yüzden öyle olmadığını düşünüyorum. Ama nasıl bu kadar güçlü olabilir, millete emirler falan veriyo, zaten yüksek sesli konuşuyo, böyle bir hareketli aşırı, rahatsız edici bulduk çok. Azalarak bitsin.

Arkamızdaki ofisdeki tiz sesli yetkili abi;

Nedir ne değildir bilmiyoruz. Yani gelip o tip tiz sesiyle milletten bişiyler rica edip duruyo. Ama yetkili olduğu kesin, az önce bize "stajyerlerim facebook'a falan girmeyin öyle çok sık yerim" falan gibisinden bişiy dedi. Ulan gün boyu belki bir iki kez en fazla girmişizdir. Zaten yusufyusufuz, artı ofisde en çok işine bakanın biz olduğumuzu da rahatlıkla söyleyebilirim. Ne demeye böyle bişi dedi, otorite çünkü, acayip korktuk şimdi ona nası da saygı duyarız. Sevmiyorum böyle adamları, evet.

Veeee... Alper Abi;

Tartışmasız ofisin en bomba insanı, kıyafetleri falan bile nasıl kalıplara bağlı kalmadığını gösteriyo, bize inanıyo güveniyo. Bu çok güzel bir duygu. Burak'la onun yüzünü kara çıkartmamaya da çalışıcaz, çalışıyoruz da. Bizimle birlikte iş yapmak istemesi çok güzel. Artı muhabbeti de inanılmaz keyifli, ofise uğradığı zamanlarda ofisin bütün havası değişiyor.

Böyle işte ufak çaplı özeti ofisin, bayraktar center'dan bütün ankara görünmüyo, ama görünüyo diyebilmek isterdim. baya bi kısmını görüyorum çünkü. Burda insanların acayip bir düzeni var, kimse etliye sütlüye karışmıyo ama bi yandan da bir reklam tripleri mevcut. İlk haftanın sonunda, akademisyenlik ve özel sektör konusundaki seçimimde sanırım akademisyenlik önde gidiyor.

Plazalarda hava enteresan, ütüsü olmayan, buralara pek yakışmıyor.

Microsoft

Bir işe başlanıp da daha ilk günden izin alınır mı? Alınırmış efendim. Salı günü önemli bir görüşmem olduğunu söylediğimde, ben daha izin mevzuuna girmeden, "tamam, tamam, çarşamba gelirsin" dedi Başarsoft yetkilileri. E onlar böyle istiyorsa sorun yok demektir. İlk günden alınan iznin keyfiyle gittim yurduma, odama.

Salı günü baştan aşağı Microsoft görüşmesi gerginliği vardı üstümde. Halihazırda girdiğim bir iş görüşmesi yok. Başarsoft stajı da arkadaş kıyağı sayesinde oldu netice. Ne yapılır ne edilir bilmemek kötü, hemen "Google it!" mottosuyla hareket edip internetten iş görüşmesi araştırmalarına bakmaya başladım. Tahmin edersiniz ki, microsoft iş görüşmeleri araştırmasının sonucu pek iç açıcı değildi. Kafamda zilyon tane senaryo belirdi. Korkuyla ve heyecanla saatin 1 olmasını bekledim. Bu sırada da sürekli kendimi, "bişiy olmaz abi, olsa da tecrübedir, ne stres yapıyon ya" larla telkin ettim. E saat geldi çattı 1 oldu. Bindim CyberPark plazanın asansörüne ve 4. kata çıktım. Her katında yaklaşık 10 şirket barındıran plazanın son katı tamamıyla microsofta aitti. Çıkar çıkmaz beni takım elbiseli güvenlik karşıladı, bir deftere ziyaretçi imzamı attım, defterin kalınlığı ziyaretçinin bolluğu demekti.Güvenlik doğruca beni aldı ve kocaman, uzuncana bir toplantı odasına götürdü.

Ve beklemeye başladım. Ofis diğerlerine benzemiyor bir kere, baştan aşağı yeniden dizayn edilmiş. Toplantı odası da pek bir afilli, Süheyla Hanım geldi. Güleryüzün nasıl insanları rahatlattığını o zaman anladım:). Microsoft Türkiye'nin neler yaptığından bahsetti ve benim hayallerimi sordu. Anlattım tabi elimden geldiğince derdimi. Başarılı denilebilicek bir görüşmenin ardından gayet mutlu bir şekilde yurdun yolunu tuttum. Bu şu demek, staj günlüğü 4 eylül'e kadar vizyonda!

İlk Gün

Beklenen an gelir..

Siyah bir pantolon, çizgili bir gömlek, kolda en parlağından bir saat. Minik bir plaza insanının en basit profili olsa gerek. Başladım işte bu adımlarla.

Ortalama 30-40 metrekarelik bir ofiste masa başında kendi laptopumla çalışıyorum. Şirket navigasyon sistemleri üzerinde çalışmakta. Harita işleri ve onlara dair yönlendirme yazılımları. Bu işlerin üzerindeki rolümüz genel anlamda onların ne yaptığını anlamaya yönelik. Sabah keyifli başlıyor, ilk izlenimler güzel. Ofiste Bob Marley bile çaldı bir ara. Seviniyoruz diğer stajyer arkadaşımla. Elimizde MapInfo kitapları ders çalışıyoruz. Öğlen yemeği heyecanı var hafiften...

Öğlen saati geldiğinde ofisin 7-8 kişilik mutfağında, sırayla yemek yendiğini öğreniyoruz, ve ilk ekipte biz bulunuyoruz. İlk gün için çıkabilicek en güzel yemek çıkıyor karşımıza: balık. Hayır, harbiden bunun için ayrı bi paragraf açılırdı aslında. Yani nasıl olur da ilk gün balık çıkabilir? Yenmesi bir ofisde daha rezil edici bir yemek var mıdır acaba? Elimizde bir çatal ve bir kaşık, balığın ulaşabildiğimiz etlerini yiyoruz. Elbet bir çoğuna da ulaşamıyoruz. Yemeğin ardından her nedense her şey tersine gidiyor. Bob Marley çalan ofiste, Sibel Can, Serdar Ortaç hatta İsmail Türüt falan çalmaya başlıyor. Herkesin kulağında bulunan kulaklıklar artık daha anlamlı hale geliyor. Acaba onlar ne dinliyorlar. Ofiste mutfağa girip, kendilerine nescafe dolduran insanları görüyoruz, nasıl yapılır nasıl edilir fikrimiz yok. Su içmeye bile ilk cesaretimiz, saat 3 civarı oluyor. Yorgunluk yavaş yavaş baş gösteriyor ve bitmesini bekliyoruz herşeyin. Ofis hayatı yavaştan öğrenciyi bayıyor. Plaza sıkıntılı, center bozuk.

Ben Nerdeyim?

İşbu blog, ilk kez iş hayatına adım atan yıllanmış bir öğrencinin staj gözlemleri ve deneyimlerini içermektedir. Eğer, hala bir öğrenciyseniz, ve iş hayatına atılmanıza önünüzde uzuuuunca bir zamanınız varsa, hiç bu hataya düşmeyip, hemen yeni bir blog açabilirsiniz okumak için. Sonra, "uyarmadı" demeyin.

Adım Aykut. 27 yaşındayım. Ameleyim.

Hayır, tabii ki. Adım doğrudur,ammavelakin Bilkent Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği 3. sınıf öğrencisiyim. O da bir çeşit amelelik elbet ama, daha modern duruyo. İlk stajım 8 Haziran Pazartesi günü Başarsoft'da başlıyo.

Ne diyelim, keyifli okumalar!